Yazıda bahsedeceğim literatürdeki adıyla “Romantik Aşk”tır. Pek çoğunuz “Aşık Oldum” diyebilirsiniz ama önce temel noktaları netleştirelim. İnsan yaşamı boyunca sadece 1 veya 2 kez aşık olur. Birazdan anlatacağım ve “aşk”a bağlı beyinde oluşan değişimler öyle güçlüdür, öyle özeldir ki bunu defalarca yaşamanız imkansız.
Diğer temel bilgi, her iki cins için de “aşk” görsel temasla başlar. Konumunuz, işiniz, finansal durum, nasıl konuştuğu, ses tonu hikayedir! Birine derinden ve tutku ile “baktığınızda”, içinizde “kelebekler uçuştuğunda” beyinde bazı bölgeler doğrudan harekete geçer. Romantik aşk çok güçlü bir kimyasal reaksiyonu tetikler ve bu duygu durumu öylesi bileşenleri içerir ki fiziksel, cinsel istekten kolayca ayrıdedilemez. Zaten içinde güçlü bir cinselliği de barındırır.
Romantik aşk, beynin 3 ayrı bölgesini pozitif anlamda etkiler ve harekete geçirirken, bu bölgeler birbirlerinden nörolojik bağlamda ayrı olsalar da, duygusal bağlamda ortak hareket ederler. Şimdi bu latince lakırdılardan bahsetme diyeceksiniz ama üzgünüm, başka türlü anlatamam ne yazık ki. Önce serebral kortex nedir ondan bahsedelim. Efendim, serebral kortex beynin dış yüzeyinde bulunan yüksek zihinsel fonksiyonlar dediğimiz, hafıza, neden arama gibi merkezlerin bulunduğu bölgedir. İşte gerçekten “aşık” olduğunuzda bu bölgede bulunan ve benim bile söylerken dilimin dönmediği “medial insula”, “anterior cingulate” ve “hippocampus” harekete geçer.
Bunların içinde hippocampus çok ama çok önemli bölgedir. Bu bölge bilişsel fonksiyonlar (dikkat, bellek vs), cinsellik ve “aşk” açısından doğrudan etkilidir. Hatta altını çizelim; kadının eğitim düzeyi arttıkça cinsellikten aldığı ve partnerine yansıttığı haz artar. Dolayısıyla, iyi seks yapan aptal ama güzel sarışın” modeli kadın bir mittir. Gerçi bir arkadaşım bunun doğru olmadığını söylemişti ama onu kaale almayın lütfen, kendi hakkında abartılı fikirleri var.
Cortex’in altında subcortex denilen bölgede ise nucleus accumbens denilen alan beyinde “aşık” olduğunuzda harekete geçen diğer temel bölgedir. Dikkatinizi dağıtmadım değil mi?
Tüm bu bölgeler, aslında insanda, “ödül mekanizması”nda rol oynarlar. İşte aşık olduğunuzda ortaya çıkan dayanılmaz ve tarifsiz neşe, öfori ve mutluluk duygusunun nedeni bu “ödül” bölgelerinin harekete geçmesi, ciddi biçimde nöromodülatör olarak dopamin salgılamalarında kaynaklanır.
Hadi bir bilgi daha verelim; kokain kullanımında da aynı bölgeler etkilenir ve dopamin salgısı artar. Ama bu durumda nöromodulasyon öylesi hızlanır k,i sonunda kişi ciddi bir psikolojik bağımlılığa yakalanır ve deliryum tablosu kaçınılmazdır. Eh zaten “aşk” dediğiniz de bir tür bağımlılıktır. Bu bölgelerin aktivasyonu sadece ilişki düzeyinde değil, cinsellik açısından da motivasyonu arttırır. “Kadın ve erkek arasında fark yok mu??” derseniz, gerçekten “aşık” olan kadın ve erkek arasındaki en önemli farklardan biri testosteron düzeyleridir. Aşık olan erkekte testosteron düzeyleri düşer. Böylece, erkeği tek eşliliğe doğru yönlendirir. Oysa kadında tam tersine artar ve kadının seksüel aktivitesini arttırır, erkeği kendine bağlayarak üremeye yönelik cinselliği de tetikler.
Nasıl ama? Doğa bizimle ne güzel oynuyor değil mi?
Önemli not: aort vücudun en kalın ve önemli toplar damarıdır 🙂
Daha önce bahsettiğim gibi; dopamin düzeylerinin aşık olup, içinizde kelebekler uçuşmaya başladığında azdığını söylemiştim. İşte bu dopaminerjik aktivite serotonin denilen, kendisi halk arasında “mutluluk hormonu” olarak adlandırılan ama sadece duygu durumu değil, aynı zamanda iştah merkezlerini de etkileyen molekülü baskılar. Bunun içindir ki aşık kişi, eskilerin deyimi ile yemeden içmeden kesilir. Sorun sadece bu olsa neyse ama serotonin düzeyleri “romantik aşk”ın başlangıcında obsesif-kompülsif hastalarda saptanan seviyelere düşer. Obsesif kompulsif tanıdıklarınız belki vardır. Bu kişiler takıntılıdır ve aynı hareketleri devamlı tekrarlarlar. Örneğin, sürekli ellerini yıkamak, kapıyı 3 kez açıp kapatmak vs. Zaten aşkta son derece tehlikeli bir obsesyon durumudur. Düşünsenize, tüm duygusal kanallarınız tek bir kişiye takıntılı biçimde yönelmiştir. Onun nerede olduğunu, kiminle olduğunu, ne yaptığını sürekli bilmek istersiniz. Tam bir işgal şarttır 🙂 “Cebin niye kapalıydı? neredeydin? vs. vs.”
Dopamin dışında iki önemli nöromediatör; Oksitosin ve Vazopressin aşk dediğimiz bu karmaşık biyokimyasal reaksiyonda önemli rol oynayan moleküllerdir. Artık sıra onların sahne almasında. Her ikisi de hem kadın, hem de erkekte orgazm sırasında salgılanırlar. Yine ikisi doğum eylemi ve emzirme sırasında hipofizden salgılanan hormonlardır. Bu nedenle bazı anneler bebeklerini emzirirken erotik hayallere dalarlar ve bundan utanırlar. Oysa, bu sadece vücudunuzun size oynadığı biyokimyasal bir oyundur.
Romantik aşk bağlamında rolleri ise özellikle ilişkinin başında yani uçuşan kelebeklerden önünüzü göremezken “bağlanma” ve “çift olma” duygusunu yaratırlar. Erkekte vazopresin aynı zamanda diğer erkeklere karşı agresif davranışı tetikler. “Kız yüzünden” çıkan kavgaların neden çıktığını anladınız değil mi? Vazopressin yüzünden dostlar, sadece vazopressin. 🙂
Daha önce yazdıklarımı hatırlayın lütfen, işte tam orada bahsettiğim 3 kortikal merkezin bulunduğu hipothalamus denilen anatomik bölge, romantik aşkın içindeki erotizmi harekete geçiren merkezdir.
Off dayanamadım, bir başka sırrımızı daha siz fanilerle paylaşacağım;
Seksüel uyarılma ve sonrasında, orgazm olduğunuzda, frontal korteks (ön beyin bölgesi kabaca) baskılanır. “Ee ne olmuş yani?” derseniz, frontal korteks bizim “ahlak bekçimiz”dir. Duygularımızı, hislerimizi moral değerler açısından denetleyen merkezdir. Oysa biz insanlar uyarıldığında (ve aşık olduğunda) frontal korteks baskılanır. Cinsel bağlamda uyarıldığımızda, aklımızın başımızdan gitmesi bu nedenledir. Bazı manken ablalarımız bunu şu şekilde ifade eder: “Sınırsızca sevişiyoruz”.
Peki bunu da öğrendiğinize göre gelelim “Madness of Love” olayına (burada “madness of love” kısık ve korkutucu bir fısıltıyla okunacak!)
Kapak Görsel’i olarak Boticelli’nin Venüs’ünü seçtim. Mitolojide venüs denizkabuğunun üzerinde denizden doğar. Hani belki biliyorsunuzdur ama ben ukalalığımı yapayım; antik dönem eserlerinde, denizkabuğu “vulva”yı simgeler. Vulva’nın ne olduğunu söylemeyeceğim, araştırın, bilgi tanrısı google’a danışın.)
yazının devamı için… tıklayın